Benim yaslarimda, memleketimden bir kadinin yazisini okuyordum bugun. Basarili, unlu, kalbur ustu bir hayat yasayabilen ama belli ki yorgun , kalbi kirik. Alip basini (ve de vurup sirtina bebesini) gitmelere karar vermis.
Anlasilan huzurun uzak diyarlarda yasadigina, o gokkusaginin altindan bir noktada gecildigine inanmak istiyor. Ne yapsin bir umut iste… Anliyorum onu ve keske diyorum keske… Biz vurduk sirtimiza bebeyi en uzak diyara goctuk de bu arizali efkari sokup atabildik mi kafadan? Olura olmaza, yakina uzaga kafayi takan, gonlu uzen, bunyeyi hirpalayan ustune empatinin dibini bulmaya yeminli bir tipsen “caresi yok kardesim…”
“Antidepresaninizi nasil alirdiniz?” sehrine hosgeldiniz : Rakim: eksi bilmem kac . Nufus: takma kafana yalniz degilsin.
Bu sehrin kadinlari (zaten pek erkeklerin takildigi bir sehir degil ne hikmetse) ailelerinde en az bir kendilerine benzer ornekle buyurler. Bunlar bebeyken aglayan arkadaslarina emziklerini ikram eden tiplerdir. Yeter ki huzur bozulmasin, fincanci katirlari urkmesin (bir de coktur ki bu mubarek fincanci katirlari). Sakin “onlara ne?” demeyin. Olur mu oyle? Onlar kendi mikrokozmoslarinin huzurunu dogrudan dunya barisina baglamislardir. Yine de birazcik daha gercekci davranabilirler cunku duygulari kadar kafalari da calisir. Bakarlar ki dunya barisini kurtarmak yas, rotayi kendi misak-i milli sinirlarina cevirirler ve kafayi takmaya kendi ailelerinden baslarlar.
Cekirdek aileden bahsetmiyorum tabii ki. Tum sulale… Ve zamanla buna konu komsu, cocugun okuldaki ogretmeni, kiz kardesinin dunuru, okul aile birligindeki sahislar, gazetedeki kose yazari, marketteki kasiyer kiz, eczaci kalfasi, bir hafta sonra eczacinin kendisi, ogrenci degisimiyle belcikadan gelen, kizinin yasiti misafir cocuk (yabanci dil yetiyorsa ailesi), annesinin evine temizlige gelen kadin, kayinvalidesinin akraba gunu mensuplari, isyerindeki herkes, mumkunse bazilarinin aileleri ve daha pek coklari eklenir. Sonra tum bu ve bunun gibi tiplerin sadece kahramanimizla degil birbirleriyle olan iliskileri de dahil olur sinirlarin icine. Sanki “Baslarim yaa” deseler bozulacakmis gibi duran bir dengenin kantar topuzunda bulurlar kendilerini.
Tabii aslinda kantar topuzunda oturduklari falan yoktur. Bu onlarin algisidir. Zaten ariza da buradadir. Ancak bu ariza bulasicidir. Kahramanimiz henuz sebebi bilinemeyen bu ic guduyle Hale, Jale, Lale ve butun mahalleye yaranmaya calisirken, “aman herkes iyi gecinsin uc gunluk dunyada di mi” diye paspasa donerken etraftan benzer illuzyonu gormeye baslayanlar artar. Bir farkla bizimki “sorumluyum , sorumluyum, sorumluyum…” diye bir takilma gostermisken digerleri ne hikmetse bunu “sorumlusun, sorumlusun, sorumlusun” seklinde aksettirirler. Yankida – yoksa algida miydi- secicilik de diyebiliriz buna…
Sonrasi mi, disaridan guclu, becerikli, tuttugunu koparan kadin olarak algilanan ve duygularina daima hakim olmasi beklenen kahramanimiz su sizdirmaya baslar. Olura olmaza aglamak ilk sinyallerdir. Olgunlastikca daha duyarli oldugunu bunun da gucune guc kattigini dusunur disarisi. Hem de kendini toparlayip hayata geri donusunu gorunce iradeyi de fullemis, tas mubarek derler. Icten ice gicik olanlari da coktur. Bizimki pedallari cevirmeyi biraksa dunya duracak sandigindan dag tepe , yagmur camur dinlemez basar pedala. Kendi yetisemedigi yere fikirlerini yetistirme cabasindadir bir yandan da. Zamanla ikinci belirti kendini gosterir: Mecburi durma anlarinda (uyku gibi) hayali bir pedali cevirmeye devam eder yani kafa susmaz, uykuya dalmak guclesir.
Kafa da calisiyor ya baslar bizimki kisisel gelisim, kendini donusturme gibi konulara girmeye , daha bir huzur duyacaktir ya, o gune kadar yasadiklarinin da bosa cikmadigini carsaf carsaf kitaplar yazildigini gormesi ve bir oh cekmesi gerekmektedir. Gorur mu gorur ama bizimki bunca zekaya ragmen biraz saflamadir da… Bunlarin hoduk cogunlugu donusturmeye yonelik oldugunu es gecer. Az daha hirpalar kendini “ben dilleri, saglikli iletisim masallariyla”. Her seferinde sonuc “Nasil boyle bir laf eder ya? Bu ne duyarsizlik” diye hayiflanmasidir.
Artik dank etmistir diyorsunuz degil mi? Yok bunlarda bir cesur yurek mi desem , son mohikan mi acayip bir durum vardir illa ki gurese doymazlar. Taa ki bisikletin tekerleginin degil tasa takilmasi, tasin uzaktan gorulmesi hatta tevaturu bile ellerinin kollarinin titremesine sebep olana dek aymazlar. Kimi garibimde de olur olmadik yerde kalp carpar goz kararir da bizimki hala kabahat pedala kuvvette degil vitamin eksikliginde der.
Evet huzur uzakta degil, yakinda mi bilmiyorum. Ezberim huzurun yerini anlatan cok saglam kaynakli cumlelerle dolu ama onlari bilmek huzura kavusmaya yetmiyor. Idrak, bilgiden baska bir sey. Aczini hem fikren hem fiilen kabul etmekse tamamen ekber hadiseler.
Ben sahsen Don Kisottan bir arpa boyu uzaktayim ama ne kendime ne de bedenime soz geciremiyorum. Ve eger bu hikayenin mutlu sonla bitisini yazabilen varsa bas role talibim…
No comments:
Post a Comment